Çocuk

Seyhan Karaorhanlı

11/4/2025

ÇOCUK

Çocuk uyandı. Kafaya hiçbir şey takmadan uyumuştu gece. Sadece göz kapaklarının ağırlığıyla uykuya dalmış gözlerini şimdi ise açmaya çalışıyordu.

Gece en son neye üzülmüştü ? Canı neye sıkılmıştı? Ailesinin bildiği, bilmediği dertleri neydi? Yaşadığı dünyanın küçük, büyük dertleri onun için önemli miydi? Ülkede koca koca adamların günlerce tartışıp çözemediği sorunlar nelerdi? Akrabalık ilişkilerindeki karmaşıklık neden? Gökyüzü neden mavi, denizler peki? O niye bir kuş ya da bir dinozor değil? Ve daha niceleri... Çocuk bunların hiçbirini bilmek zorunda değildi.

Çocuk tamamen uyandı. Banyoya koştu, elini yüzünü yıkadı. Ona özel hazırlanmış bir kahvaltıya oturdu. İsterse yer, istemezse "Ben bunu yemem." bile diyebilirdi. Çocuğun canı yemeyi tercih etti. Çünkü bir an önce dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynamak istiyordu.

Çocuk kahvaltısını yaptı. Bir güzel doyurdu karnını. Üstüne birkaç damla meyve suyu döküldü, tişörtüne biraz da yumurtasının yağı bulaştı. Dert etmedi çocuk. Aklı hala arkadaşlarıyla oynayacağı oyunlardaydı.

Çocuk dışarı çıktı. O minik bedeni kuşmuşçasına fırladı. Bahçedeki arkadaşlarının yanına kondu. Evinin penceresinden onu izleyen bir çift korumacı gözün farkında bile değildi. Farkında olmak zorunda da değildi. Çocuk acıktığını ve susadığını bile hissetmediği oyunlar oynadı. Ve bilinçaltına yerleştirdiği tek şey bundan aldığı keyifti.

Çocuk oynamaya devam etti. Oynarken üzerindeki meyve suyu, yağ lekelerine toz ve çamur lekeleri de eklemişti. Çocuk koşarken düştü. Bu düşüşü de takmadı. Düşüşten kalan kurumuş kan lekeleri oldu.

Çocuk akşam yemeğinin vaktinin geldiğini hissetti. Hissetmek zorunda değildi bu arada. Nasıl olsa yemeği çoktan hazırlanmıştı. Onu çağırmaya gelecek birileri olurdu mutlaka.

Kapının zilini çaldı. Üstü başı kir pas içindeydi. Bu haline rağmen onu görünce mutlu oldu biri. Ve o biri kapıyı ona gülümseyerek açtı. Zaten çocuk bu pis halini de takmak zorunda değildi. Çünkü o bir çocuktu. Çocuk denilmeyecek diğer yaşlarında bir daha asla bu rahatlığı yaşayamayacaktı. Ve tabii ki bunu yaşayamayacağının kaygısını da yaşamak zorunda değildi. Dedim ya o bir çocuktu. Çocuk olmamak zorunda da değildi.

Çocuk evine girdi. Lekeli üstlerini çıkardı. Elini, yüzünü yıkadı. Mis gibi temiz üstler giydi. Daha önce birçok lekeyle desenler oluşturduğu tişörttü bu. Nasıl olur da tişört bu kadar temiz bir şekilde ona geri geldi. Bunu da bilmesi için bir nedeni yoktu.

Çocuk sofraya oturdu. Önüne yemekler kondu. Canının çektiğini yedi. Doyma hissine bakmadı bile. Canı daha fazla yemek istemedi. Bu kadar. Yese yerdi. Bilemezdi ne büyük özgürlüğe sahip olduğunu. Hep diyorum ya, bilemek zorunda da değildi.

Çocuk sofradan kalktı. Biraz mıncıklanma, biraz kedi gibi sevilme zamanıydı. İsterse sevdirir kendini, istemezse sevdirmezdi. Çocukluğuna kalmıştı her şey. Kim ne diyebilirdi. Çocuğun uykusu gelmişti. İşte o konuda canının istediğini pek yapamıyordu. Uykusu geldiğinde göz kapakları bir ton ağırlığındaymış gibi hissederdi. İşte o gözler buna direnemezdi. Uyku alemine mecburi bir giriş yaptı.

Çocuk uyudu. Rüyada ne yapar, nerelerde gezer bilemeyiz. İsterse anlatır, istemezse canı sağ olsun.

İsterse develer tellal olur, pireler berber. Ya da az gider uz gider, dere tepe tüz gider. Belki de bir varmış bir yokmuştur her şey. Ona kalmışlığın dünyasında bırakalım mışıl mışıl uyusun. İyi uykular çocuk.

Seyhan Karaorhanlı