Nezaket
Ceren Kerimoğlu
10/27/2025
NEZAKET
Çocukken, annemin dikiş kutusu benim için sihirli bir kutuydu. Rengârenk iplikler, çeşit çeşit düğmeler... Kimi parlak, kimi sade… Ama her biri sanki ayrı bir hikâye anlatırdı. Annem bazı geceler uyumaz, sessizce dikiş dikerdi. Dikiş makinesinin ritmik sesi, beni hem rahatlatır, hem de heyecanlandırdı.
Kim bilir ertesi sabah, nasıl bir yaratıcılığa uyanacaktım. Çünkü bilirdim ki; o küçücük kutudan, çiçek çiçek hayaller, desen desen umutlar çıkardı. O dikiş kutusunun içinde, her şeyi iyileştiren inanılmaz bir büyü vardı: Ve o büyünün en kıymetlisi hep iğneydi.
Küçük, zararsız gibi görünen… ama ele battığında; yerini günlerce sızlatacak o ince metal.
Yıllar sonra fark ettim: İnsan ilişkilerinde de bazı insanlar tıpkı o iğne gibi. Kimi tutar, birleştirir… Kimi incecik yerlerden canınızı acıtır.
Ama acıtmadan, yaralamadan, sessizce aramızda yürüyen kişilerin ortak bir özelliği var: Nezaket.
Nezaket; düğüm atmadan, iz bırakmadan tamir etmektir. Birini aşağıya çekmeden, yanına inmeyi bilmektir. Hiç düşündünüz mü? Neden bazı insanlar sizi eleştirdiğinde kırılırken, Kimileri sizi uyardığında minnet duyarsınız? Çünkü biri iğnesiyle sizi utandırarak söyler, diğeri ise şöyle der: “Sen zaten değerlisin, sadece buraya küçük bir nakış ekleyelim.” İşte bu, onarıcı nezakettir.
Cumhuriyet’in ilanından kısa süre sonra, Atatürk bir halk toplantısındadır. Köylüler, ellerinde taze ekinler, meyveler ve çiçeklerle teşekkür etmeye gelirler. İçlerinden biri, heyecandan elindeki çiçekleri düşürür ve mahcup olur. Atatürk, hemen yerinden kalkar, o kişinin yanına yürür ve şöyle der: “Utanmayın. Bu çiçekler düşse de, bizim gönlümüzde en güzel çiçekler sizlersiniz.”der.
İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bu kibarlığı, düşeni kaldıran, kalbi onaran iğne misali bir dokunuştur. Orada bulunan herkesin ruhunu okşayan bir anlayıştır…
Nezaketin anlamı tam da budur: Utanmayı alır, yerine insanlığı koyar. Bazen bir cümlede saklıdır: “Ben de yaşadım.” “Kim olsa öyle yapardı.” “Dert etme, birlikte çözeriz.” Nezaket; düşeni daha fazla incitmemek için, kelimeleri, bakışları, hareketleri bir yastık gibi kullanmaktır.
Bence hepimizin içinde mutlaka küçük bir terzi yaşamalı. İğnesi empati, ipliği anlayış, düğmesi sabır olan. Birini kırılmış gördüğümüzde, bize şöyle düşündürtmeli: “İzin verirse, onu onarmak isterim. Ama hiç incitmeden.”
Çünkü insanlar da kumaş gibidir; Zamanla yıpranır, sökülür, bazen yanlış yerlerinden kesilirler. Ama yine tıpkı kumaşlar gibi, insanlar da sevgiyle, sabırla ve özenle tamir edilebilir.
Açılan yaraların hangi kelimeyle dikildiği, hangi ses tonuyla işlendiği, hatta hangi bakışla onarıldığı çok şeyi değiştirir. Yırtığı göstermek kolaydır, ama asıl incelik, onu usulca kapatabilmektedir. İnsan kalbini, incitmeden onarmak, en büyük bir zarafettir.
Ve kim bilir…
Belki de nazik ellerle atılmış her dikişten sonra binlerce çiçek, binlerce desen çıkar ortaya. Her biri bir iyileşmenin, bir “yeniden başlamanın” zarif işareti olur. Nasıl ki her sabah kendimize en çok yakışacak kıyafeti seçmeye çalışıyoruz, nezaket de tıpkı üzerimize giydiğimiz bir elbise gibi; sabırla dokunan, anlayışla şekillenen ve bazen de affetmenin nazik dokunuşuyla tamamlanan kumaşın ta kendisidir.
Ama en kıymetlisi, elbette içimizdeki en güzel renklerin dışa vurmasıyla oluşanıdır.
Artık biliyorum ki… Annemin dikiş kutusunda ne varsa, hayat da onunla dikiliyor: İplik iplik emekle, düğme düğme sabırla, Ve en çok da nezaketle...
Ceren Kerimoğlu


Sosyal medya hesaplarımıza göz attınız mı?
İletİŞİM
bilgi@kitapveotesi.com
© 2024. All rights reserved.